Hakkımda

Fotoğrafım
Şefaat isteyecekken, şaşırıp "Seyahat ya Resulallah" dedi. Böylece birçok ülkeyi gezme, tanıma fırsatı bulduğunu yazar. Sonrası mı? On ciltten oluşan kitap içlerine sığdırılmış geziler, gözlemler ve hayatlar... Evet hayatlar,insanı; gezmeye, görmeye tanımaya iten farklı hayatlar, aynı dünya içerisinde ama birbiri ile özdeşleşmeyen farklı hayatlar,farklı nefes alışlar...farklı nefes alışları tanıdıkça dünyaya da farklı gözden bakmayı öğrenen ben , 2009 yılında "çocukta yaparım kariyerde " diyerek DÖRT MAYIS İKİBİNON da dünyalar tatlısı KUZEYİMİZ 'LE GEZMEYE YENİ MACERALARA ATILMAYA HAZIRIZ.

18 Eylül 2009 Cuma

YIL 2006...PRAG-KARLOVY VARY-KUTNA HORNA

Tarih ve romantizm şehri Prag...

Çek Hava Yollarına ait uçak ile direkt Prag uçuşumuz sonunda, rehberimiz Çetin bizi hava alanında karşılıyor ve şehir turuna otele  uğramadan başlıyoruz. Prag diğer avrupa şehirlerine göre ucuz bir şehir, caddeler temiz, tramvay ağı ile rahatlıkla gezebileceğiniz bir yer.Yemek kültürü çok fazla gelişmemiş olmakla birlikte en ünlü yemeği " Gulaş" namı diğer etli patates. Tabi siz gün içinde fasd foodları tercih edebilirsiniz. Bu arada bira severlere müjde; Prag'ın beş yüz çeşit birası olduğu söyleniyor, özellikle siyah birası tavsiye ediliyor. Burada su yerine bira tüketiliyor...Bu nedenle marketlerde su şişelerine ayrılan bölüm çok az.

Çek bayanları bilindiği üzere çok güzel ancak, 25 inden sonra, gece 00.00 da pamuk prensesin kül kedisine dönüştüğü gibi, inanılmaz bir evrim geçiriyorlar:))

Şehrin görülecek ilk yeri tepedeki Prag Kalesi,buraya faytonlarla yada 1950 li yıllardan kalma arabalarla çıkılabiliyor. Kaleden aşağı doğru inerken Prag'ın enfes güzelliği size bir kez daha MERHABA diyor.

Prag'ın simgesi Vitava nehri ve üzerini süsleyen en önemli köprü olan Charles köprüsü üzerinde bir gezinti yapın derim, sokak ressamları , hediyelik eşya satıcıları ve tabi yüzünü saklayan dilenciler her daim bu köprüde.


Charles köprüsü üzerindeki heykeller sizi büyüleyecek,en önemlisi ise,Aziz Nepomuk heykelidir.( Başında yıldızlar bulunan heykel)

....Nehrin üstünde yaptığınız bu geziyi birde nehir üzerinde yapmaya ne dersiniz. Nehir kenarında pek çok küçük gezinti teknesi görebilirsiniz. Çok uygun fiyatlarla , bu teknelerle gezinti yapabilirsiniz. Aman  akşam yemeğinide hallederim diye yemekli tekne seçmeyin.

..... Saat kulesini atlamayalım, köprüden geçip biraz yürüdüğünüzde, astronomik saat kulesinin bulunduğu eski şehir meydanı karşınıza çıkıyor.Yelkovan her 12 yi gösterdiğinde ilginç bir gösteri başlıyor.Her saat başı çanlar çaldığında iki küçük pencere açılıyor ve içinden 12 havariyi temsil eden heykeller çıkıp izleyenlere selam veriyor. Aynı anda saatin sağ yanındaki yaşam ve ölümü temsil eden iskelet figürü elindeki asayı yere vurup, ''topraktan gelip toprağa gitmeyi'' hatırlatıyor.


.....Bir gecenizi mutlaka çek gecesine ayırın.



.....VE KAPILICALAR ŞEHRİ KARLOVY VARY
Bugün ekstra Karlovy Vary turuna katılıyoruz. Rehberimiz Çetin bizi midibüsle alıyor ve yola koyuluyoruz.İki saat uzaklıktaki kaplıcaları ile ünlü bir şehir burası. Bu şehir de adını Charles’tan yani Karl’dan alıyor; Karl’ın Banyosu.

Karlovy Vary’nin kaplıcasından başka Jean Becherovka adlı bir vatandaşın ürettiği Becherovka denilen bir içkisi meşhur. Kaplıca sularının tuzlu, tuhaf tadını unutturmak için yapmış bu içki, sert tadıyla ne yazık ki beğenimizi kazanamıyor.
Buradan aldığımız içkiyi, kadim dostumuz Zafer'e hediye ediyoruz. Zafer, her misafirliğe gittiğimizde içkiyi bize ikram ederek,
abi buda içilir mi diyerek bizi kahkahalara boğuyor.

Burada Bata mağazasını ve bohemia kristali, porsenelini görebilirsiniz. aaaa unutmadan  Atatürk'ün kaldığı yeride mutlaka görün.

......KUTNA HORA


Maceraperest ruhumuzu burada da göstermeye karar vererek UNESCO'nun dünya mirası listesindeki şehre gitmeye karar verdik. Görmek istediğimiz yer ise Sedlic kilisesi yani kemikli kilise...Rehberimizin tur önerisini ret edip sabahın erken saatleri turda tanıştığımız iki arkadaş ve eşim yollara düştük. Otobüslerin kalktığı ana terminalden kutna hornaya giden otobüse bindik. Hangisi olduğunu bulmanız hiç zor değil.. çünkü bütün turistlerin durduğu 4 numaralı peron, iki saat kadar yolculuktan sonra , kutna hornaya geldiğinizde kapılar açılıyor ve herkes aşağıya iniyor. İndikten sonra, gözümüze kestirdiğimiz bir markette ekmek domates ve peynir alarak yaptığımız sandviç ile karnımızı doyuruyoruz. Ve yürümeye başlıyoruz.

İngilizce bilmiyorlar, Almanya'ya komşu kentte almancada konuşan birini bulamayınca da hayal kırıklığı yaşıyoruz. Bizimkiler pes ettik geri dönelim dediğinde gözüme kırtasiye malzemeleri satan bir dükkan kestiriyorum ve son üç aydır oynadığımız tabunun bana kattığı yetenek ile " kemikli kilise"ye nasıl gidileceğini sormaya çalışıyorum. önce ölü numarası yapıp sonra kemiklerimi gösteriyorum ve teyzenin ağzından çıkan "skelet" kelimesi ile kahkahalara boğuluyorum, bizimkiler şaşkın şaşkın bana karşı caddeden bakıyor.. yani iskelet deseydim kendimi bu kadar komik bir hale sokmayacaktım. skelet kelimesi ile birlikte aldığımız yol tarifi uyarınca yürümeye başlıyoruz. ....ve kemikli kiliseye varıyoruz.

Bir mezarlık ve içindeki küçük bir kilise,  Haçlı seferlerinden dönenler, Kudüs toprağı getirmişler ve buraya koymuşlar. Bunun üzerine: soylular, bu mezarlığa gömülmeye başlamış, derken, çıkan bir savaşta ölen tüm askerler de buraya getirilmiş, üstüne bir de veba salgını olmuş ve ölenler yine buraya defnedilmişler. Daha sonra kemikler, kiliseye yerleştirilmiş, tüm kemikleri toplamışlar, parlatmışlar ve küçük kilisenin içerisinde dekor malzemesi olarak kullanmışlar. İçeride her şey kemikten...: şamdan, avize, armalar ... Söylentiye göre insanlar ölümlü olduklarını unutmasınlar ve ibret olsun diye bu şekilde bir kilise meydana getirilmiş.

Kilisenin en önemli yeri  : Schwarzenberg Prensliğinin arması. Ama bu arma kemiklerden yapılmış. Armada,gözü karga iskeleti ile oyulan bir kafatası bulunuyor. Bu kafatası, prensin Türklere karşı kazandığı bir savaşı temsil ediyormuş. Türklerin gözünü oyduk anlamında (!)

Dönüşü trenle yapmaya karar verdikten sonra, istasyonu sormaya karar verdik. Tren,  ne kadar farklı bir kelime olabilir ki diye düşündük, ama bunu en az beş kişiye sorduktan sonra öğrendik. "Nadrazi" diyebilseydik... her şey çok kolay olacaktı. İstasyon şehre 2 km uzaklıkta tren ile praga dönüş iki saat sürüyor ( 70 km) ve otobüsten daha rahat bir yolculuk yapıyorsunuz. Yalnız istasyon pek bakımlı değil, bu sizi korkutmasın hiç bir sıkıntı yok...

Benim aklım bata da gördüğüm ayakkabıda eşimin aklı saat kulesinin olduğu meydana yakın dükkanda gördüğü tramvayda kalarak Çek maceramız sona eriyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder